2 Ocak 2009 Cuma

Fantastik Kavramlar(ım)


Yüksek Lisans tezimi fantastik etki üzerine kurarken, popüler sanat üretiminin gözde konularından birisiyle karşı karşıya durduğumu, sözkonusu araştırmanınsa doktora tezime geçiş için yararlı olacağını düşünüyordum. Büyük cehalet! Ya da cahil cesareti!...
Bugün, dost meclisinde vuku bulan geyik muhabbetine meze olacak kadar beni çileden çıkaran ama bir o kadar da keyif aldığım: '20.yy'a kadar İllüstratif Yaklaşımlarda Fantastik Etki' konulu tezim biteli, ben yüksek lisanstan mezun olalı neredeyse üç buçuk yıl oluyor. Ne var ki, 'olağanüstü' ve 'tedirgin edici' olmak üzere iki temel kavram üzerine oturan fantastikle ilişkim derinleşerek -neredeyse fantastik bir biçimde(!)- sürüyor.
Todorov'dan bu yana konuyu farklı dönem ve yaklaşımlarla -üstelik saygın eğitim kurumlarının bünyesinde- ele alan pek çok önemli araştırmacının ve neredeyse iki yüz sayfalık araştırmamın ortak görüşü; fantastiğin bir akım değil, bir etki biçimi, gavurcasıyla (!); bir 'effect' olduğu. Fantastiğin benim 'fantastik takıntım' haline gelmesine bu ortak görüşün neden olduğu söylenebilir.
Bu küçük önsözde; sanat tarihi boyunca pek çok dönemde, sayısız sanatçının birbirlerinden tümüyle farklı üretim süreçlerinde, çok farklı anlatım biçimleriyle ele aldığı fantastik etkiyi uzun uzadıya anlatmayacağım. Yine de, fantastiği, biçim verdiği sanat nesnesini pek çok emsalinden ayırarak gündeme oturtan, 'her dem taze' bir yaklaşım haline getiren nedenler üzerinde durmak istiyorum.
Bir başka deyişle, günlük yaşamın bir ihlali sayılabilecek fantastiğin bu eylemi; tersyüz ederek yeniden biçimlendirdiği kavramlar sayesinde gerçekleştirdiğini düşünüyorum...
Zaman oldukça, zamanın evirerek yeniden ürettiği, gündemimize gönderdiği; 'fantastik' görününümlere bakmak, onları okumak, düşünmek ve susmak için...

1 Ocak 2009 Perşembe

"İyi Seneler"...



Veee... Yeryüzü güneşin etrafında bir kez daha döndü; biz konuştuk, konuşamadıklarımızı yazdık, düşünüp yazamadıklarımızı unutmaya çalışarak...
Çok soğuk, Roman mimarisine göre inşa edilmiş, Ortaçağ’dan günümüze bütün güzelliğini ve görkemini koruyan bir kentte doğup büyüdüğüm, o kentin tüm güzelliklerinden alabildiğine yararlanabildiğim’çin olsa gerek, bugün hala yeni yılı tüm bayramlardan fazla severim.
Anasonlu yeni yıl kurabiyelerini, mumunkiyle karışan portakal kokusunu, dışarıdaki soğuk havaya inat sıcacık evin buharlaşan camlarına parmağımla çizdiğim yeni yıl resimlerini, çocukken kağıttan kestiğim ve o camlara yapıştırdığım kar tanelerini, bir yeni yıl geleneği olan çikolatalı ‘buche’ pastayı, güzelim paketlerinin içinde açılmayı bekleyen hediyeleri, ‘iyi seneler’ cümlesinin; içerdiği dileğe yakışan, çan sesini çağrıştıran tınısını... Sahip olduğum en eski arkadaşım ve sırdaşım Maud'la anaokulunda başlayan maceralarımıza vesile olan at kestanesini... Saussure, Freud ve Barthes’ın elbirliğiyle dahi belleğimdeki büyüsünü bozamadığı ‘yeni yıl’ a ilişkin daha nice kavram ve görüntüyü...
Biz yeryüzü sakinleri bir kez daha döndük güneşin çevresinde; yıllandık...
Her yeni yılla aşınan belleğimizden 'umut tadında masallar' silinmeden, düş kurmayı, düşlerle beslenmeyi unutmadan başlayalım 2009'a...
Kimbilir, belki de; "Zamanın birinde, bir yerde..."
İyi seneler...